Book: Yerçekimli Karanfil (in Turkish)
Adam Publishers
Poet: Edip Cansever
Translated by: Turhan Coban
THE VOICE OF BLOOD IN MY HANDKERCHIEF
Every place is reachable and
Nothing can be too late but
My child, forgive me
Brother Ahmet, you forgive me too.
If I look so sad,
Not because I feel so inside of me,
Not at all
Ah my beautiful brother Ahmet
A human is alike the place he (she) lives
Like the water of the place, Like the soil of the place
Like the fish swimming in the water of the place
Like the flower pushing its soil
Like the smoky inclination of the mountains and the hills
Like the white valleys of Konya
Like the red ones of Antep
Like its sky which eyedrops are blue
Like its seas which it’s look is weavy
Like its houses, its streets, and its street-corners
A human is so much alike its country
And like the courtyard of its houses
(His hearth is squeezed by a ring of a water-well chain)
And like its voice
(For example a pocket mirror buying and selling probably)
And like asking of an address by somebody one day
And like while asking the address, the scenery of a sorrowful house
Like a glass-smith cutting a glass, like a carpenter handling a plane
Like lighting a smoke, like opening a lemonade bottle
Like its minibuses, like its "night landed"1 houses
Like longing for people, like lying
Its memory is emptiness,
Its grief is its consciousness
Its knife is its eye drops just about to dry
You couldn’t able to laugh now but
Laughing is laughing if it’s done together with the people of the country
How alike are we to Türkiye, my brother Ahmet,
You used to handle the glass so elegantly,
While your elbow sitting on the chair
Scripts and drawings on the cigarette package
Drawings: prisons
Drawings: Longings for people
Drawings: since from the eternity
And one of your eyebrows was lifted upwards
Your love was in hurry
Your friendship was in quick
I was looking at you now, that same glass was staying in your hand like a curse
And what is the concept we called "time" brother Ahmet
You and I used to
Wander around the train stations one by one
In that times stations used to smell Malatya2
Used to smell Nazilli2
And Edirne2 mail train used to get wet through rain
Under hair thin Istanbul2 rain,
And you felt like making love to a brunette
The skin of the women would be like an ironed cotton
Her neck
And eyebrows would be long
And to you, brother Ahmet,
She would have been cut tomatoes and cheese
She would have been prepared your table
She would have been placed her hands to things flowing from your hard
Like placing into the flowing water
She would have been given you children
She would have knitted the hands of those children
,Who would correct the wrongnesses of the world, like knitting of a lace
Those children would grow up
Those children would grow up
Those children....
Do not look like you don’t know anything brother Ahmet,
Push up the hope
Calm dawn the hopelessness
What I was trying to say
Trains of that time was looked like something that has vanished now
They are so easy to use nowadays
We are living almost without dreams now
Children, women, men
Trains are full with people to the brim
Trains are like trains going to the war
Workers
Workers going to Germany
Women
Some travelers, some watchers of the dear ones abroad
They have baggages, hand baggages,
Cologne bottles, water bottles, packages
They are like imprisoned trees growing in the wrong soil,
Ah my handsome brother Ahmet,
Train stations now is looks like left over bazaars
We do not even feel sad anymore,
Even if we feel it
It is not continuos
Like a jazz music, sadness is coming and going
That quick
And that short
That is it.
Brother Ahmet, my handsome brother, why a handkerchief bloods
It’s not a tooth; it’s not a nail, why a handkerchief bloods
The sound of blood coming from my handkerchief
1 : ghetto houses builded in government land and so quickly in order not to be caught during construction they are called "gecekondu = landed at night"
2 : Turkish Cities
Turkish original:
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla.
Boynu büyük duruyorsam eğer
İçimden böyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet Abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kirmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cigara yakımına,
birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Birhalk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz
Türkiye'ye Ahmet Abi,
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biı eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
Uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere de benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.